3.6 C
İstanbul
Cuma, Ocak 12, 2024
Ana SayfaSuriyeEsad zulmünden kaçan Suriyelilerin sığınma noktası “Çadıristan” oldu

Esad zulmünden kaçan Suriyelilerin sığınma noktası “Çadıristan” oldu

Tarih:

Benzer Haberler

Suriye’de Arap aşiretleri PKK/YPG mevzilerini vurdu

Suriye'nin kuzeyinde, Halep'e bağlı Münbiç bölgesindeki Arap aşiretleri, terör...

Suriye’deki Arap aşiretleri 33 köyü terör örgütü PKK/YPG’den kurtardı

Suriye'nin doğusundaki Deyrizor bölgesinde, Arap aşiretlerinin başlattığı ve diğer...

Lavrov: “Türkiye ve Suriye’ye Adana Mutabakatı’na dönmelerini önerdik”

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye ve Suriye arasındaki...

2011’in ayak seslerinin duyulduğu günler, Suriye sokaklarının kan gölüne döndüğü günlerdi. Rejim yanlısı ve karşıtlarının, Suriyelilerin kendi topraklarından göç etmelerini isteyenlerin füzeleri ardı ardına ateşlediği günler… Evlerinin başına yıkılması ve sokakta başına rejim kurşunu değmesi arasında bir seçim yapması gereken Suriyeliler, çareyi en yakın ülkeye sığınmakta buldu. Türkiye’ye. Önce birer birer Türkiye-Suriye sınırına gelmeye başlayan erkekler, kadınlar ve çocuklar zamanla arttı.

O zamanlar sınırda olan tel örgülere taktılar parmaklarını bir bir ve Türkiye tarafından gelecek bir olumlu sözü beklemeye başladılar. Tellerin arasından buldukları boşluklardan bebek ve çocukları geçirdiler ki en azından onlar rahat bir hayat sürebilir diye düşündüler. Ancak anasız babasız bir çocuk ne kadar büyüyebilirdi? Bitmek tükenmek bilmeyen göç dalgasını izlemek için Türkiye ve dünyanın pek çok ülkesinden yüzlerce gazeteci sınıra akın etmişti. İnsanlar canlı yayın açarak Suriyeli vatandaşların durumlarını duyurmaya çalışıyordu.

Suriye’nin Diktatörü olarak görülen Beşar Esad’ın boyundan büyük işlere kalkışması Batılı başkentler ve Washington tarafından “acil” koduyla duyuruldu. Independent Türkiye’den Cihat Arpacık da sınırda bulunan gazetecilerden biriydi. Günlerce yürüyerek, saklanarak, aç ve susuz şekilde sınıra kadar gelmeyi başaran Suriyelileri orada görüntülemişti. Türkiye’nin sınırda kurduğu insani yardım çadırları da ilk kez o gün görülmüştü. Dünya, mülteci krizi ile baş etmek eyleminin seslerini ilk kez burada duymuştu.

Suriye’nin meşhur zeytin ağaçlarının gölgelerine kurulan birkaç çadırda konaklıyorlardı. Ancak o birkaç çadır zamanla “Çadıristan” kentine dönüştü. Bugün, savaşın üzerinden neredeyse 11 sene geçmiş durumda. Yüzlerce senedir ayakta olan Suriye şehirlerinin toplarla, füzelerle yerle bir edildiği ülkeden son dakika haberleri gelmeye devam ediyor. Esad rejiminin gönderdiği ilk füzenin ahbapları bugün de şehirleri ziyaret ediyor. 11 sene sonra ülkede değişen iki şey var: Biri, Suriye’de artık yıkılacak pek bir yerin kalmaması, diğeri de vatandaşlarının çoğunluğunun göç etmiş olması.

Aradan geçen 11 senede vekil örgütler ortaya çıktı. İŞİD, bir karabasan gibi Suriye ve çevre ülkelerin üzerine çöktü. ABD, İran, Rusya ve Türkiye Suriye topraklarına doğrudan ya da dolaylı olarak defalarca müdahale etti. Kadınların ve çocukların üzerlerine kimyasal bombalar yağdırıldı. Uluslararası topluluklar ve insan örgütleri, yağanın sıradan bir bomba değil, kimyasal bomba olduğunu çok kez doğruladı. Milyonlarca sivil, iç savaş sebebiyle Türkiye ve diğer ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Suriye’de çocukların cesetleri harabeye dönmüş binaların altından çıkartılırken hiçbir ölü ya da diri Suriyeli çocuk, CNN’de gösterilen I. Körfez Savaşı’ndaki petrole bulanmış karabatak kuşu kadar önemli olmadı.

Mültecilerin sınıra akın etmesini önce çok korkunç olarak gören gazeteciler sonra çantalarını toplayarak bir bir ülkelerine döndüler. Çünkü insanların canlarını kurtarmak istemesi normal bir şey olmuştu artık. Dünya, gözünü başka yerlere çevirmişti. İnsanlık, Suriye haberlerinin gösterildiği kanalları ve siteleri bir bir es geçerken sınırda büyük bir çadır kent çoktan kurulmuştu.

Çaresizliği yaşamayanlar, izleyerek görmüştü. Sıfır derecenin altına inen kış soğuklarında insanlar birbirlerinin nefesiyle ısınmaya çalışmıştı. Türkiye’den bazı yardım kuruluşları bölgeye günlük olarak gıda yardımında bulunuyordu. Türkiye merkezli İHH bir gün ekmek dağıtımı yapmasa 40 bin insan aç kalacaktı. O dönemlerde Türkiye’de ortaya çıkan “Suriyeliler, evinize dönün!” çağrısı pek çok kanalda yankı buldu. Bu kampanyaya destek olanlar, onların gidecek yeri olmadığını bilmiyorlardı. Nitekim insan, bilmediğinin düşmanıdır. Soğuktan ölümlerin yaşandığı çadırlardan insanlar bir bir çıkartılmaya çalışıldı. İki göz odalı, duvarları ve çatısı olan briket evler temellendirilmeye başlandı ve bunun için pek çok kampanya yürütüldü. Türkiye’de görevli bazı gazeteciler sınır hattına giderek yaşam şartlarını görüntüledi.

O dönemde İletişim Platformu Başkanı olan Yusuf Ziya Çataklı, Çadıristan’ın görüntülenmesi projesinin amacını şu şekilde açıklamıştı: “Bu programı yaparken en büyük gayemiz, duyarlılık oluşturmak. Şimdiye değin bölgedeki gazetecilerden buraları dinledik. Fakat biz Ankara, İstanbul gibi şehirlerdeki gazetecilerimizi de sahaya getirmek ve buraları onlara göstermek istedik.” Konu yalnız gazetecilik mesleğini icra etmek olmadığında insanların duyguları açığa çıkıyordu. Çamur içinde çıplak ayakla gezen çocuklar karşısında insan gözyaşlarına hakim olamıyordu. Çünkü bu defa bu meslek sahipleri bir fotoğrafa değil karşısındaki insana bakıyordu. En nihayetinde insanlık bir gün gülümseyecekti. Ancak nihai zaferi kazanmak için daha büyük yardım ellerinin uzanması gerekti.

Suriyelileri barındıran çadır kampları 2011’den bu yana 2 milyon kişiyi ağırladı. Soğuk havanın bıçak gibi kestiği günlerde kış mevsimi dramlarının daha az yaşanması için bir an önce daha fazla ailenin briket evlere taşınması gerekiyor.

Popüler Haberler

2011’in ayak seslerinin duyulduğu günler, Suriye sokaklarının kan gölüne döndüğü günlerdi. Rejim yanlısı ve karşıtlarının, Suriyelilerin kendi topraklarından göç etmelerini isteyenlerin füzeleri ardı ardına ateşlediği günler… Evlerinin başına yıkılması ve sokakta başına rejim kurşunu değmesi arasında bir seçim yapması gereken Suriyeliler, çareyi en yakın ülkeye sığınmakta buldu. Türkiye’ye. Önce birer birer Türkiye-Suriye sınırına gelmeye başlayan erkekler, kadınlar ve çocuklar zamanla arttı.

O zamanlar sınırda olan tel örgülere taktılar parmaklarını bir bir ve Türkiye tarafından gelecek bir olumlu sözü beklemeye başladılar. Tellerin arasından buldukları boşluklardan bebek ve çocukları geçirdiler ki en azından onlar rahat bir hayat sürebilir diye düşündüler. Ancak anasız babasız bir çocuk ne kadar büyüyebilirdi? Bitmek tükenmek bilmeyen göç dalgasını izlemek için Türkiye ve dünyanın pek çok ülkesinden yüzlerce gazeteci sınıra akın etmişti. İnsanlar canlı yayın açarak Suriyeli vatandaşların durumlarını duyurmaya çalışıyordu.

Suriye’nin Diktatörü olarak görülen Beşar Esad’ın boyundan büyük işlere kalkışması Batılı başkentler ve Washington tarafından “acil” koduyla duyuruldu. Independent Türkiye’den Cihat Arpacık da sınırda bulunan gazetecilerden biriydi. Günlerce yürüyerek, saklanarak, aç ve susuz şekilde sınıra kadar gelmeyi başaran Suriyelileri orada görüntülemişti. Türkiye’nin sınırda kurduğu insani yardım çadırları da ilk kez o gün görülmüştü. Dünya, mülteci krizi ile baş etmek eyleminin seslerini ilk kez burada duymuştu.

Suriye’nin meşhur zeytin ağaçlarının gölgelerine kurulan birkaç çadırda konaklıyorlardı. Ancak o birkaç çadır zamanla “Çadıristan” kentine dönüştü. Bugün, savaşın üzerinden neredeyse 11 sene geçmiş durumda. Yüzlerce senedir ayakta olan Suriye şehirlerinin toplarla, füzelerle yerle bir edildiği ülkeden son dakika haberleri gelmeye devam ediyor. Esad rejiminin gönderdiği ilk füzenin ahbapları bugün de şehirleri ziyaret ediyor. 11 sene sonra ülkede değişen iki şey var: Biri, Suriye’de artık yıkılacak pek bir yerin kalmaması, diğeri de vatandaşlarının çoğunluğunun göç etmiş olması.

Aradan geçen 11 senede vekil örgütler ortaya çıktı. İŞİD, bir karabasan gibi Suriye ve çevre ülkelerin üzerine çöktü. ABD, İran, Rusya ve Türkiye Suriye topraklarına doğrudan ya da dolaylı olarak defalarca müdahale etti. Kadınların ve çocukların üzerlerine kimyasal bombalar yağdırıldı. Uluslararası topluluklar ve insan örgütleri, yağanın sıradan bir bomba değil, kimyasal bomba olduğunu çok kez doğruladı. Milyonlarca sivil, iç savaş sebebiyle Türkiye ve diğer ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Suriye’de çocukların cesetleri harabeye dönmüş binaların altından çıkartılırken hiçbir ölü ya da diri Suriyeli çocuk, CNN’de gösterilen I. Körfez Savaşı’ndaki petrole bulanmış karabatak kuşu kadar önemli olmadı.

Mültecilerin sınıra akın etmesini önce çok korkunç olarak gören gazeteciler sonra çantalarını toplayarak bir bir ülkelerine döndüler. Çünkü insanların canlarını kurtarmak istemesi normal bir şey olmuştu artık. Dünya, gözünü başka yerlere çevirmişti. İnsanlık, Suriye haberlerinin gösterildiği kanalları ve siteleri bir bir es geçerken sınırda büyük bir çadır kent çoktan kurulmuştu.

Çaresizliği yaşamayanlar, izleyerek görmüştü. Sıfır derecenin altına inen kış soğuklarında insanlar birbirlerinin nefesiyle ısınmaya çalışmıştı. Türkiye’den bazı yardım kuruluşları bölgeye günlük olarak gıda yardımında bulunuyordu. Türkiye merkezli İHH bir gün ekmek dağıtımı yapmasa 40 bin insan aç kalacaktı. O dönemlerde Türkiye’de ortaya çıkan “Suriyeliler, evinize dönün!” çağrısı pek çok kanalda yankı buldu. Bu kampanyaya destek olanlar, onların gidecek yeri olmadığını bilmiyorlardı. Nitekim insan, bilmediğinin düşmanıdır. Soğuktan ölümlerin yaşandığı çadırlardan insanlar bir bir çıkartılmaya çalışıldı. İki göz odalı, duvarları ve çatısı olan briket evler temellendirilmeye başlandı ve bunun için pek çok kampanya yürütüldü. Türkiye’de görevli bazı gazeteciler sınır hattına giderek yaşam şartlarını görüntüledi.

O dönemde İletişim Platformu Başkanı olan Yusuf Ziya Çataklı, Çadıristan’ın görüntülenmesi projesinin amacını şu şekilde açıklamıştı: “Bu programı yaparken en büyük gayemiz, duyarlılık oluşturmak. Şimdiye değin bölgedeki gazetecilerden buraları dinledik. Fakat biz Ankara, İstanbul gibi şehirlerdeki gazetecilerimizi de sahaya getirmek ve buraları onlara göstermek istedik.” Konu yalnız gazetecilik mesleğini icra etmek olmadığında insanların duyguları açığa çıkıyordu. Çamur içinde çıplak ayakla gezen çocuklar karşısında insan gözyaşlarına hakim olamıyordu. Çünkü bu defa bu meslek sahipleri bir fotoğrafa değil karşısındaki insana bakıyordu. En nihayetinde insanlık bir gün gülümseyecekti. Ancak nihai zaferi kazanmak için daha büyük yardım ellerinin uzanması gerekti.

Suriyelileri barındıran çadır kampları 2011’den bu yana 2 milyon kişiyi ağırladı. Soğuk havanın bıçak gibi kestiği günlerde kış mevsimi dramlarının daha az yaşanması için bir an önce daha fazla ailenin briket evlere taşınması gerekiyor.

Benzer Haberler

Suriye’de Arap aşiretleri PKK/YPG mevzilerini vurdu

Suriye'nin kuzeyinde, Halep'e bağlı Münbiç bölgesindeki Arap aşiretleri, terör...

Suriye’deki Arap aşiretleri 33 köyü terör örgütü PKK/YPG’den kurtardı

Suriye'nin doğusundaki Deyrizor bölgesinde, Arap aşiretlerinin başlattığı ve diğer...

Lavrov: “Türkiye ve Suriye’ye Adana Mutabakatı’na dönmelerini önerdik”

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye ve Suriye arasındaki...

Popüler Haberler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz